Sualtı veri merkezleri, devrim mi, yoksa riskli bir macera mı? Uzmanlar yorumladı

Dünya dijital çağın veri taleplerini karşılamak için yenilikçi çözümler ararken, sualtı veri merkezleri teknoloji dünyasında dikkat çekti.

Geleneksel veri merkezlerinin yüksek enerji tüketimi ve çevresel etkileri, teknoloji devlerini okyanusların derinliklerine yöneltti. Peki, bu yenilikçi yaklaşım, enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik vaatlerini gerçekten karşılayabilir mi, yoksa bilinmeyen risklerle mi dolu? Bilimsel araştırmalar ve yabancı uzmanların görüşleri, bu teknolojinin potansiyelini ve sınırlarını mercek altına aldı.

Microsoft’un e İskoçya açıklarında başlattığı Project Natick, sualtı veri merkezlerinin öncüsü oldu.

864 sunucuyu barındıran bir kapsül, Orkney Adaları yakınlarında denizin 36 metre derinliğine yerleştirildi.

Projenin amacı, veri merkezlerini soğutmak için gereken enerjiyi azaltmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanmaktı.

Microsoft’un bulgularına göre, sualtı veri merkezleri karadaki muadillerine kıyasla %93 daha az enerji tüketiyor ve arıza oranı sekizde bir oranında düştü.

Villanova Üniversitesi’nden enerji verimliliği uzmanı Doç. Dr. Aaron Wemhoff, sualtı veri merkezlerinin enerji tasarrufu sağladığını doğrulayarak, “Deniz suyu, sunucuları soğutmak için doğal bir kaynak. Bu, karada kullanılan pahalı ve enerji yoğun soğutma sistemlerine olan ihtiyacı ortadan kaldırıyor” dedi.

Suyun verimli kullanımı konusunda uyardı:

“Veri merkezlerinin su tüketimi, özellikle kurak bölgelerde, yerel ekosistemler üzerinde baskı yaratabilir. Su denkleştirme vaatleri, yerel toplulukların ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalabilir.”

Sualtı veri merkezlerinin çevresel etkileri, bilimsel çevrelerde de tartışma konusu oldu.

Kaliforniya Üniversitesi’nden deniz biyoloğu Dr. Sylvia Earle, bu yapıların deniz ekosistemlerine etkisinin henüz tam anlaşılmadığını belirterek, “Deniz tabanına yerleştirilen kapsüller, mercan resifleri ve diğer hassas habitatlar üzerinde fiziksel bir tehdit oluşturabilir. Ayrıca, bakım ve onarım süreçlerinde oluşabilecek sızıntılar, deniz yaşamını riske atabilir” dedi.

Buna karşın, Microsoft, kapsüllerin çevre dostu malzemelerle tasarlandığını ve düzenli denetimlerle çevresel etkilerin en aza indirildiğini savundu.

Google ve Amazon gibi teknoloji devleri de sualtı veri merkezlerine ilgi gösterdi. Ancak, Forbes’un SourceMaterial ile ortak araştırmasına göre, bu şirketlerin su kıtlığı çeken bölgelerde veri merkezleri inşa etmesi tartışma oluşturdu.

Amazon’un İspanya’nın Aragon bölgesindeki veri merkezlerinin, bölgenin toplam elektrik tüketiminden daha fazla enerji kullanacağı öngörüldü.

Yerel aktivist Aurora Gomez, “Bu tesisler, zaten sınırlı olan su kaynaklarını tüketiyor. Teknoloji şirketlerinin çevre dostu olduklarını iddia etmeleri inandırıcı değil” diyerek tepkisini dile getirdi.

Öte yandan, sualtı veri merkezleri, yenilenebilir enerjiyle çalışma potansiyeliyle dikkat çekti.

Norveç merkezli Green Mountain şirketinin CEO’su Tor Kristian Gyland, “Deniz tabanındaki sabit sıcaklık ve dalga enerjisi, veri merkezlerini karbon nötr hale getirebilir” dedi.

Norveç’in fjordlarında test edilen bir sualtı veri merkezi, tamamen yenilenebilir enerjiyle çalışıyor ve karbon ayak izini sıfıra indirdi.

Gyland’a göre, bu teknoloji, 2030’a kadar veri merkezlerinin küresel enerji tüketiminin %8’ini oluşturacağı öngörüsüne karşı sürdürülebilir bir çözüm sunabilir.

Uzmanlar bu teknolojinin ölçeklenebilirliği konusunda ikiye bölünmüş durumda. MIT’den bilgisayar bilimi profesörü Dr. Johnathan Ellis, “Sualtı veri merkezleri, kıyı bölgeler için ideal olabilir, ancak küresel çapta yaygınlaşması için altyapı maliyetleri ve teknik zorluklar hâlâ büyük bir engel” dedi.

Ellis, özellikle bakım süreçlerinin karmaşıklığına ve olası siber güvenlik risklerine dikkat çekti:

“Denizin altında bir veri merkezini hacklemek zor, ama fiziksel erişim sağlandığında ne olacak? Bu, yeni bir güvenlik paradigması gerektiriyor.”

Uzmanlar, sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği vaatlerinin gerçeğe dönüşmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Related Posts

Sosyal medyada sadece 1 saat gezinmek, bakın gözlerimize neler yapıyor

Akıllı telefonunuzda günde sadece bir saat sosyal medyada gezinmeniz, gözlerinize tahmin bile edemeyeceğiniz kadar fazla zarar veriyor olabilir.

Bu e-postaları sakın açmayın… Sahte URL oluşturmak için Japon alfabesini kullanıyorlar, amaç banka bilgilerini ele geçirmek

Siber dolandırıcılar, ‘typosquatting’ adını verdikleri yeni bir yöntemle kullanıcıları tuzağa düşürüyor. Popüler şirketlerden geliyormuş gibi görünen e-postalarda, gerçek URL’ye çok benzeyen sahte linkler oluşturmak için Japon alfabesindeki semboller kullanılıyor. Fark edilmesi neredeyse imkansız olan bu tuzağa düşenlerin banka bilgileri ve kişisel verileri büyük risk altında.

Android’e iMessage benzeri yeni bir özellik daha geliyor

Android kullanıcıları, Google Messages uygulaması üzerinden artık gönderilen mesajları hem kendi cihazlarından hem de alıcının cihazından silme olanağına kavuşuyor.

Google Fotoğraflar’da yapay zeka ile düzenlenmiş içerikler anlaşılacak

Google Fotoğraflar’a getirilmesi planlanan yeni özellik sayesinde artık bir görselin yapay zeka elinden mi çıktığını yoksa orijinal mi olduğu kolayca tespit edilecek.

Dizel ve benzinli araçlara gelecek yasak için dev hazırlık hızlandı

Avrupa Birliği’nin 2035’te hayata geçirmeyi planladığı içten yanmalı motor yasağı için hazırlıklar sürüyor. Sektör kaynakları bu yasağın otomobil pazarına ciddi zarar vereceğini belirtti. Otomotiv devi Mercedes de gelecek planlarını tamamen değiştirdi, uyum süreci hız kazandı.

Dünyanın en büyük çip üreticilerinden Nvidia, Çin’e satış gelirlerinin yüzde 15’ini ABD hükümetine ödeyecek

Çip üreticileri, Trump yönetiminden ihracat lisansları almak için alışılmadık bir anlaşma üzerinde anlaştı